bugün
- uludağ sözlüğün bitmiş olması8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi19
- icardi1905 silik olsun kampanyası21
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- icardi190527
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- vatandaşlık farkı alan otel24
- bir kadının yemek ısmarlaması15
- hamas bir terör örgütüdür20
- erkeğe ne hediye alınır34
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız11
- futbolcu ismiyle nick almak11
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız19
- anın görüntüsü12
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler10
- aleyna tilki10
- sözlük kızından gelin olmaz21
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- en yaşlı özelliğiniz9
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- ideal duş alma sıklığı14
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım9
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı23
entry'ler (927)
Oasis - Wonderwall
Foundations - Baby, Now That I've Found You
Foundations - Baby, Now That I've Found You
bazen de kolunuzu omzuna atarsınız uzun süre... sonra hiç beklemediğiniz bir anda kolunuzun iç kısmına, sevdicek kokusunun sindiğini fark edersiniz. sonra köşe bucak kaçarsınız, kolunuzu koklarken insanlardan abuk sabuk bakışlar yemeyin diye...
Aklına bir şey gelmiş olabilir. Bir de pişmiş makarna diyorsun. Ben onu görsem gülerim yani. Peki, kızcağızın suçu neydi sevgili izleyiciler? Ben söyleyeyim: Aşka davet.
bakış açınızın yok ettiği erkek tipidir. kimse "yok canım, olur mu öyle şey" demesin. entry'lerinize bakın, anlarsınız. eğer siz böyle bakarsanız, bu insanları da bilinçsiz şekilde "mükemmel" algısının aslında bir gübreye yaramadığına inandırmaya başlıyorsunuz. "zekiyse ukaladır, ukalaysa çirkindir, bilmem nesi şeyse şöyledir" vs... çocuğum, sen rastlayamamışsın. neyse işte... kısa yoldan diyeceğim o ki; bunlar güzel şeyler.
(bkz: purescore)
Genel düşüncenin aksine benim hiçbir şey içmeyecek olsam dahi gidip orada vakit geçirdiğim, en kötü ihtimalle tek başıma oturup insanları gözlemlediğim, bir bakıma bilmemkaçıncı evim olarak gördüğüm yer. Espresso Frappuccino favorim, damacanayla içerim. Şahsen bu kafada olmamın sebebi, benim oturduğum muhitte* bakışlar/davranışlar/vesaire* tarafından sizi rahatsız etmeyecek, ayarlı insanların burada bulunması. Ben de kendimi burada rahat hissediyorum. Benden size tavsiye, siz tikisini mikisini, bilmemnesini bir kenara atın da, sessiz sakin bir şubeye gidip oturun. Espresso Frappuccino içip "çok acı la bu" diye sonra bana kızmayın, şimdiden söyleyeyim.
... bu ortamların ilk vazgeçilmezi olarak sigarayı belirliyorum. birkaç gözlem sonucu oluşturduğum bilgilere dayanarak, sigarayı içen erkek kişisi enine çizgili polo yaka tişörte sahip ve asla sıska değil. Hiç dikkat ettiniz mi bilemiyorum, kaza olduktan sonra -minimum iki araç olarak varsayarsak- genelde her iki araçtaki erkek grubu da arkadaki aracın hasarlarını gözlemler vaziyette. Enteresan bir şekilde, kazadan sonra şoför kişilerinin yüzlerinde oluşan eksper ifadesi inanılmaz. belki bana işleyen tarafı farklı bir ilüzyon, ancak mağdur olmayı ve mağduriyetini başka insanlara anlatmayı çok seven insanımız bu tarz durumlarda ultra metanetli davranma eğilimi gösteriyor.
Hatta biraz daha abartırsak, trafikte yaşanan ufak çarpışmaların erkek egosunu tatmin ettiğini söyleyebiliriz. yetişkinliğe bir adım mı, yoksa sadece "kıza aldırıcam yaa..." ses tonuyla söylenen bir "kaza yaptık yaa..." cümlesi mi? kaza yapınca neden sesiniz birden toklaşıp, etrafa bakışlarınız keskinleşiyor ulan?!
Yoksa siz hiç mi görmediniz?..*
Hatta biraz daha abartırsak, trafikte yaşanan ufak çarpışmaların erkek egosunu tatmin ettiğini söyleyebiliriz. yetişkinliğe bir adım mı, yoksa sadece "kıza aldırıcam yaa..." ses tonuyla söylenen bir "kaza yaptık yaa..." cümlesi mi? kaza yapınca neden sesiniz birden toklaşıp, etrafa bakışlarınız keskinleşiyor ulan?!
Yoksa siz hiç mi görmediniz?..*
yatağa sadece yatmak. ki buradaki kilit nokta "yatağa girdim, şimdi uyumalıyım," "normal insan yedi dakikada uykuya dalıyormuş," "bütün gece nasıl uyursun ya, zaman nasıl geçiyor öyle?" gibi düşünceleri kafadan def etmek. Aksi takdirde olmuyor efendim. Olmuyor yani.
Ben şahsen, arada bir başıma gelen uykusuzluk durumlarında, uzun süre uyuyamadığımı fark ettiğim zaman, kendimi aslında bir süre uykuya daldığıma ve uyuduğuma ama bunu fark edemediğim için uyuyamadığımı düşündüğüme inanıyorum.***
uyumam lazım'a odaklanılmadığı sürece bende işe yarıyor. Bir de saçmasapan şeyler hayal etmenizi tavsiye ediyorum. mantığa bindirmeye çalışmayın, salın gitsin efendim.
Ben şahsen, arada bir başıma gelen uykusuzluk durumlarında, uzun süre uyuyamadığımı fark ettiğim zaman, kendimi aslında bir süre uykuya daldığıma ve uyuduğuma ama bunu fark edemediğim için uyuyamadığımı düşündüğüme inanıyorum.***
uyumam lazım'a odaklanılmadığı sürece bende işe yarıyor. Bir de saçmasapan şeyler hayal etmenizi tavsiye ediyorum. mantığa bindirmeye çalışmayın, salın gitsin efendim.
Bugün bir minibüsün arkasında gördüm: (bkz: mekansızlar)
Biraz gerildiğimi itiraf etmeliyim.
Biraz gerildiğimi itiraf etmeliyim.
Karşısında duran adam için "sinir testi" teşkil etmektedir. Aynı özellik George Clooney'de de mevcut ama... fak vaar seninnebenimmaramdakoccamanbi fak vaar!
Foo fighters - Wheels *
Belki de sözlükteki en eğlenceli oluşum olma potansiyeline sahip embriyo. Bakalım nereye kadar gidebiliyoruz?
(bkz: ay ben de dahil olabilir miyim)
(bkz: ay ben de dahil olabilir miyim)
"zaaaaa" diye güler. olayla ilgili herhangi bir sıkıntım yok ama... la yeter la!
Aynı zamanda bir insanı tarif etmek için de rahat bir şekilde kullanılabilir. Kimi zaman tam yerine oturur, kimi zaman daha böyle bi' oturur da oturur. Güzel laf ama, değil mi?
Çocuklar, bu da bir dijital fotoğraf banyolama zıttırığı. Kimyasalları kafanıza göre karıştırıp fotoğraflara efekt ekleyebiliyorsunuz. Her kimyasalın yanında da fotoğrafa aşağı yukarı nasıl bir efekt katacağı yazıyor. Preset kafasında abuk sabuk isimli formüller de mevcut. Güzel yani, fiyatlar normal yani.
Madem yokmuş, açayım: Çok hoş bir lomo uygulaması. iOS ve Android için mevcut. Uygulama içerisinde dahili olarak birkaç film ve lens geliyor, başka başka envanteri de ekstra olarak satın alabiliyorsunuz. Enteresan kombinasyonlarla enteresan sonuçlar elde edilebiliyor. Facebook hesabıyla oturum açıp fotoğrafları direkt olarak profile yükleyebiliyorsunuz. Hadi aslanlar, 0.99 USD fiyatı var, hiçbir şey değil.
Felsefesinden ziyade biraz da teknik açıdan bakarsak, "lomo efekti" ecnebice Cross Process sonucunda elde ediliyor. Örneğin C41 kimyasalla tab edilen 35mm'lik filmlerin, lomo efekti elde edilmesi adına E6 ya da başka kimyasallarla çapraz işleme maruz tutulması sonucu bilmem ne falan filan... Yok ben dijitalciyim diyorsanız, bu konudaki en başarılı uygulamalardan birisi Hipstamatic. Çeşitli lens ve filmler satın alıp birbiriyle kombine edebiliyorsunuz. iPhone kullanıcıları için revaçta olan bir uygulama zaten, orası başka. Bir de Swanko Lab adlı uygulama var, onda da mevcut olarak çektiğiniz fotoğrafları kimyasalları birleştirerek banyo ettirebiliyorsunuz.
Türkiye'de de Analograf adlı bir oluşum mevcut. Burada kullanıcılar çalışmalarını paylaşıyorlar, birbirleriyle şakalaşıyorlar.* Analograf aynı zamanda ekipman satışı da yapıyor.* Dilerseniz oluşumun düzenlediği organizasyonlara da katılabilirsiniz. Facebook sayfası ve Web adresi üzerinden ulaşabilirsiniz. Link vermeye kasmayayım dedim, umarım kızmazsınız.
Türkiye'de de Analograf adlı bir oluşum mevcut. Burada kullanıcılar çalışmalarını paylaşıyorlar, birbirleriyle şakalaşıyorlar.* Analograf aynı zamanda ekipman satışı da yapıyor.* Dilerseniz oluşumun düzenlediği organizasyonlara da katılabilirsiniz. Facebook sayfası ve Web adresi üzerinden ulaşabilirsiniz. Link vermeye kasmayayım dedim, umarım kızmazsınız.
Tanım: 1997 yapımı, tarzıyla ilk defa yüzleşmiş olmama rağmen, ilk etapta olmasa da ilerleyen süreçte beni etkilemeyi başarmış haneke filmiymiş.*
Daha yeni izledim bu filmi. Hollywood tarzına alışmış olan bünyem ilk saniyelerde kabul etmedi. Ancak ertesi gün bir anda saygı duyduğumu hissettim. Kız arkadaşımdan Haneke'nin filmle ilgili olarak "rahatsız olacaksınız" dediğini duymuştum. izlediğimde, filmde rahatsız edici unsurların ayan beyan gösterilmediğini, aslında kendi algımızın ve hayal gücümüzün sunulan sahneler karşısında bu etkiyi yarattığını fark ettim. Müthiş bir sistem eleştrisi varmış, bunların hiçbirini kendiliğimden göremedim. Bir noktada da, filmin bazı yerlerde aşırı abartıldığını hissettim. bilmiyorum, belki algım açıldıkça onlardan birisi haline gelirim.
--spoiler--
doğrusunu isterseniz uzaktan kumanda ve dua sahneleri üzerine odakladım filmi kafamda. ne kadar doğrudur, bilemiyorum. en azından o da bir görüş.
--spoiler--
netice olarak hayatımda ilk defa bu kadar patlangoçluktan uzak, mesaj odaklı ve zekice bir film izledim; tabii bunlar bakmayı bilen için geçerli. yoksa the mechanic'i izleyip "uf! süper!" yorumunu herkes diyebilir.
Neyse işte çocuklar, önerilerinize açığım, söyleyin bir şeyler, izleyeyim yahu.*
Daha yeni izledim bu filmi. Hollywood tarzına alışmış olan bünyem ilk saniyelerde kabul etmedi. Ancak ertesi gün bir anda saygı duyduğumu hissettim. Kız arkadaşımdan Haneke'nin filmle ilgili olarak "rahatsız olacaksınız" dediğini duymuştum. izlediğimde, filmde rahatsız edici unsurların ayan beyan gösterilmediğini, aslında kendi algımızın ve hayal gücümüzün sunulan sahneler karşısında bu etkiyi yarattığını fark ettim. Müthiş bir sistem eleştrisi varmış, bunların hiçbirini kendiliğimden göremedim. Bir noktada da, filmin bazı yerlerde aşırı abartıldığını hissettim. bilmiyorum, belki algım açıldıkça onlardan birisi haline gelirim.
--spoiler--
doğrusunu isterseniz uzaktan kumanda ve dua sahneleri üzerine odakladım filmi kafamda. ne kadar doğrudur, bilemiyorum. en azından o da bir görüş.
--spoiler--
netice olarak hayatımda ilk defa bu kadar patlangoçluktan uzak, mesaj odaklı ve zekice bir film izledim; tabii bunlar bakmayı bilen için geçerli. yoksa the mechanic'i izleyip "uf! süper!" yorumunu herkes diyebilir.
Neyse işte çocuklar, önerilerinize açığım, söyleyin bir şeyler, izleyeyim yahu.*
Funny Games'i izledikten sonra bu düşünceye şiddetle kapılmak mümkündür.
Jim carrey yorumu eğlencelidir ve kendisini dinletir, ancak Jefferson Airplane söylerkenki epik havayı da hiçbir şekilde alamadım, orası ayrı. Reverb'ten midir nedir...